İnsan yalnızca aydınlığa doğru koşarsa, gözleri ışıktan görmez olur. Tutulma, Ay ışığının tüm geceyi aydınlatması gibi tüm karanlığımıza ışık tutacak. Her yer aydınlık, her şey ortada, artık saklanacak hiçbir yer yok.
Işık tuttuğu yerler; ayağa kalkmamız, güçlü olmamız, değişmemiz gereken yerler değil. Küllerimizden doğmak için önce yanmamız gereken yerler. Yanmayı geciktirdiğimiz yerler. Arınmamız, içimizdeki zehri akıtmamız gereken yerler.
Arınmak; bazen güçsüz düşerek, bazen ağlayarak yaşanabilir. Bazen bağırır, bazen hesap sorar, bazen af dilersin. Esas güç kaskatı durmak değil, hislerini yaşayabilmektir. Yeter ki koşmaktan yorgun düştüğün yerlerde durmayı bil. Duygunun içinde kalmayı bil. Mutsuzsan, yastaysan, sonuna dek yaşa ve ondan özgürleş. Derin bir nefes al ve kalbine bak. İçinden ağlamak geldiğinde, onu erteleme.
Kaçtığın, görmezden geldiğin, güçlü durmak adına yaşamadığın her duygu büyüyerek yeniden yoluna çıkar. Yüzleşmediğin, bastırdığın her duyguyu besler, deneyimi tekrar tekrar yaşayarak hediyelerini geciktirirsin.
Korku diye bir kavram olmasaydı, şimdi kim olurdun?
Bir çiçeğin kökleri ne kadar sağlıklı ise, yaprakları o kadar canlıdır. En derindeki sağlıksız kökler aydınlanırken, artık temizlenip yenilenme zamanıdır. Bu dönemde ne yaşıyorsan bilmelisin ki, bakış açını değiştirerek daha sonra ‘iyi ki’ diyeceğin içindir.
Değer verdiğin şeyleri gözden geçir ve köklerinin gücünü nereden aldığını. Gücünü teslim ettiğin her şeyin senden nasıl da çaldığını. Gücün parada ya da bir başkasının sana atfettiği değerde değil. Şimdi eski bakış açında inat etme zamanı da değil, şimdi yaşamayı nasıl anladığını görme zamanı.
Karanlığın gözlerinin içine bakacak kadar cesursun artık.
İçinden geçtiğinde fark edeceksin,
Parlak siyahın aslında toz bulutu olduğunu.