Mana, maddeye büründü. Başladı yolculuğumuz, bittiği yerden. Bir arayış; Güneş’inden nefse doğru.
Maddenin en küçük yapı taşından, evrenin en geniş haline kadar her şey birbiriyle ne kadar da benzer, bağlı ve kusursuz. Bir çekirdek ve onun ekseninde dönen yapılar. Madde ve mana.
Bir büyük patlama ve sonrası dualite, sonrası hayat. Tanrısal bilinç bir yıldırım gibi düşüyor toprağa. Uranüs ve Gaia buluşuyor. Bir çocuk gözlerini açıyor toprağın kucağında, Uranüs belki de onun bakışlarında görüyor kışı. Yer altına itmeye çalıştıkça yılmıyor, çünkü o Satürn, o sabırlı ve dayanıklı. O karmanın lordu, feleğin çarkı. Uranüs’e boyun eğmiyor ve kuruyor krallığını. Satürn hiç çocuk olmamıştı zaten, o olgunluktur, yalnızdır, yalnızlıktır. Krallığında da elbet tek başına olacaktır. Orada zamanı yönetecek, inzivada doğruluğu ve bilgeliği keşfedecek, saflığını kimseyle bağ kurmadan koruyacaktır.Krallığından kopan brahma, indra, yama ve 7 aziz. Korkular içinde insan, kendi karmasından.
Rhea, bir çocuğunu saklar Satürn’ün gazabından. Satürn’ün yalnızlık alemi sona ermiştir. Zeus açar gözlerini dünyaya, Olimpos’a bilgeliği, iyimserliği, bolluk ve bereketi yaymaya gelmiştir. Ve taht günün birinde Jupiter’e devredildiğinde, yeryüzü ‘zaman’ kavramıyla tanışır, mevsimler geçer ve insanoğlunun özündeki salt duygular, irade ile bütünleşir. Artık Jupiter eşi Hera’yı aldatacak, Hera boynundaki renkleri savuracak, intikam, tutku ve kıskançlık duyguları yeryüzüne yayılacaktır.
Nereden geldiğini unutan bedenlenmiş varlıklar, zaman telaşesine kapılıp gittiğinde beşeri sularda sürüklenedursunlar. Dişi ve eril enerji, iyi ve kötü, ying ve yang birbirini besleyen bir savaş halinde, nötrlenene ve dengelenene kadar süregeleceklerdir.
Bu evrensel matematikte benliğimizi; düşünerek (merkür), mücadele ederek ve harekete geçerek (mars), sevgi ve değer duygusunu tadarak (venüs) ile ararız. Bedenlenmiş varlıklar kusursuz evrende kusursuz olmak adına derslerle arınacak ve nefs her dersi tadacaktır. Şiron, yaralayarak öğretir. Uranüs, uyarır ve ani değişimlerle sisteme uymayan yanlarını gösterir. Plüto, çürüyen ne varsa yıkar ve dönüştürür. Neptün, hayallere daldırır, salt sevgiyi anlatır ve sonunda gerçek dünyayla yüzleşirsin. Ay ise başkadır. O sönmüş Güneş’indir, duygularındır, karmik depondur, içgüdülerindir.
Asla yalnızca Güneş’in olamazsın, Uranüs gibi bağımsız, Satürn gibi yapayalnız olamazsın. Jupiter’in yargıları değil bilgeliği içinde, sistemde her şeyin gerekli ve birbiri ile bir bütün olduğunu kavradığında ve zıtlıklarınla var olduğunda Ay’dan Merkür’e uzanarak, et bedeninden evrensel bilince, varoluşa ulaşacaksın.
Her şey olması gereken an’da, olması gerektiği şekilde gerçekleşir. Sevinçleri, doğumları, başarıları ve ölümleri, yası, hastalıkları bilincimizin ihtiyacı olduğu için yaşarız. Önemli olan nasıl yaşadığımız ve onlardan ne çıkarttığımızdır. Sistemde her şey saat gibi işler. Onun her zaman bir planı vardır, en arafta olduğun an’da bile.
Yeter ki; öncesiz ve sonrasız, an’da, ilk buluşmayı hatırlayarak, acıyan yaralarını, nehirler gibi akmayı, sınırsızca sevmeyi, gerçekliğe bakmayı, içindeki 12 noktayı, vicdanını, nefsini ve umudunu koru.