Annemizin rahmi, en güvenli olduğumuz alandır. Ne zamanki anne rahminden ayrılırız, ağlarız. Anne göğsünden ayrılırız, ağlarız. Ve gün gelir atılan ilk adımlar yaşamda kişiliğimizi oluşturmak adına attığımız adımlara dönüşür. Hayatta hangi alanda hangi deneyimi yaşıyor olursak olalım o güvenilir alanımızda nasıl korunduysak, nasıl sevildiysek onu ararız.
Eğer küçük yaşlarda krizlere alışkınsak ilerleyen yaşlarda ilişkilerimizde de farkında olmadan krizler yaratır ve tanıdık enerjiyi deneyimlemek isteriz. Neticede doğum haritamızda Ay krizli bir yerleşimde olduğu için bunu yaşamayız, kendimiz bunu seçer ve o tanıdık içgüdüye çekiliriz.
Yani Ay; bizim içgüdülerimizi, annemizi, köklerimizi, bilinçaltımızı temsil eder. Evimizde gibi hissettiğimiz dişil yanımızdır. Ay’ın aldığı açılar kişinin ihtiyaçlarının ne olduğunu, bunları ne kadar kolay ya da zor ifade ettiğini, dürtüleriyle nasıl başa çıkabildiğini gösterir.
Ay, doğuştan getirdiğimiz deneyim alanları ve bize bahşedilmiş yetenekleri de gösterir. Örneğin; Ay’ı İkizler’de olan ben iletişim halinde olmalı, eğitim alıp vermeli, bildiklerimi aktarmalıyım ki bana verilmiş bu yetenek ile şifa olabilmeliyim. Duygularımı bilgi ve mantık ile beslemeliyim ki güvende ve ruhsal anlamda konforlu hissedebilmeliyim.
Ay nasıl ki Dünyamızı koruyor, bizim de koruyucumuzdur, annemizi, güvenlik alanlarımızı temsil etmesinin yanı sıra sağlığı da gösterir. Dünyaya ait hissedip hissetmediğimizi, güvende hissedip hissetmediğimizi gösterir. Fizyolojik ve psikolojik pek çok şeyi buradan görebiliriz. Kişinin ayı problemli ise, çocukluk yaşamı, bilinçaltı ve ruhsal durumu da problemli olabilir ve psikosomatik rahatsızlıklara yakalanma ve bu tür etkilerde kalma potansiyeli daha fazla olur.
Ay’ın kendi ışığı yoktur, o alıcıdır. Dişildir. Güneş ise eril yanımızdır. Ay ruhla ilgilidir ve Güneş’ten aldığını yansıtır, bu yüzden kimliğimize özgü davranış kalıpları sergilememizde de önemlidir. Kişiliğimizi oluştururken çocukluğun o tanıdık alanlarına sığınmak isteyebiliriz. Bizi olgunlaştıracak deneyimlerden kaçtıkça ve olgunlaşmayı reddettikçe bilgeliğin güzelliğinden kaçmış oluruz. Çocuklukta duyduğumuz sesleri (harikasın, başarırsın, tek başına yapamazsın, beceriksizsin vs) kendi iç sesimiz zanneder, bilinçli aklımızı kullanmayı reddedebiliriz ve böylece bu seslerin getireceği motivasyon ve armağanları da görememiş, çevremizden şifa bulup şifa sunamamış, yaş almış küçük çocuklar oluruz. Tüm sorumluluklarımızı ise yoğun duygusal tepkiler vererek, geçmişe veya bahanelere sığınarak erteler, insanları da duygusal konularla manipüle ederek yönetmeye çalışırız. Oysa yetişkin olmak için Ay ve Güneş’i, eril ve dişil yanımızı dengelemek zorundayızdır.
Kendi doğamızı yaşamamızın yolu budur.
Dişil enerji alıcıdır, Ay alıcıdır, Ay’ımız haritamızda neyi temsil ediyorsa o doyurulmadığında ruhumuz bundan rahatsızlık duyar. Duygularımızı dile getirmeyi ve o yanımızı doyurmayı güçsüzlük sandığımızda, alıcı yanımızı kapatırız. Dolayısıyla evrenden sevgi, şefkat, bolluk bereket enerjisini de almamayı seçeriz. Bazı dişiller sevgiyi deneyimlemek uğruna kendi kalbine eş olmayan ruhlara dahi çekilip şefkat duygusu talep ederek, onu almak için sürekli adım atarak esasen eril yanlarını çalıştırırlar ve bu da dişil yanlarının pasif kalmasına dolayısıyla sevgiyi kendinden bulamamasına sebep olur. Oysa kendisine şefkat gösterip değer verebildiğinde onu bütünleyecek kişiyle ruhsal yolları da kesişecektir. Güneş’in eril doğası yaşamını aydınlatacak ve onunla aşk yolunda yürüyen erilden alıcı oldukça ona Ay’ın vaat ettiği; bolluk bereket, sevgi, aşkı sunabilecektir. Eril de böylece güvende ve huzurlu hissedecektir.
Doğum haritamızda Güneş ve Ay anne ve babamız arasındaki ilişkiyi de gösterir. Doğamızda var olanı yaşamımıza çekeriz. Oysa önemli olan o potansiyeli fark edip harita üstü yaşayabilmek, sıkışıp kalmamak, doğamıza uygun davranabilmektir. Bir evde bereket ve huzur varsa, bu, eril ve dişilin dengeli yaşanmasından gelir.
Ay ve Güneş’iniz tüm gerçek doğası ile parlasın!