Her hareketimiz, mutluluğumuz, hüzünlerimiz, adım atışlarımız, atamayışlarımız, aynaya baktığımızda gördüğümüz ve hatta savaşlar, kıtlık, bolluk ve dünya; değer duygusuyla var olmakta. Değer mi diyerek adım atar, beşeri değerler için savaşır, değmedi diyerek üzülürüz.
Yerler ve gökler Gün’den önce doğan ve batan Venüs’ün huzurunda.
Bazılarımız kendimize sahip olduğumuz beşeri değerler kadar, bazılarımız; başarılarımız, ailemiz, sevdiklerimiz kadar, bazılarımız ise benliğimize yaşadığımız deneyimlerle kattıklarımız kadar değer veririz. Bazılarımız da kendine inanmaz, güvenmez, çocukluk döneminde ona bu aşılanmış veya yarattığı karma ile dipsiz bir değersizlik kuyusuna düşmüştür. Ona değer verecek bir kurtarıcıyı arar durur da esas kurtarıcının kendisi olduğunu göremez. İşte böyleleri, karşısına ona en değerli olduğunu hissettiren biri çıksa da bunu inkar eder veya karşısındakini hor görerek bilinçaltındaki değersizlik duygusunu gidermeye çalışır. O yüzden, sevmeye önce kendinizden başlayın. O zaman sizi siz olduğunuz için seven insanları hayatınıza çekeceksiniz. Hayat üzerinize gelse de siz Venüs’ünüzü güçlendirecek, Ay’ınızı kontrol edebilecek, Güneş’inizi koruyacaksınız. Karma bir dağ ve göğsünüzde güçlü bulutlar.
Venüs’ün hangi enerjisi ile doğduysak, o kadar sever ve o kadar seviliriz. Bir kadın sürekli aldatılır, sebebinin haritasında Venüs- Neptün karesi olduğunu bilmez. Bir kadın çok sevilirken birden bire insanların ondan uzaklaşmasına üzülür, Venüs’ü retrodur. Bir kadın herkesten pırlantalar, hediyeler kabul eder, neden o anlayamazsınız, Venüs Afrodit iken doğmuştur. (Gün batmadan doğan Venüs). Bir adam onursuz ilişkiler yaşar veya kadınlar ona sürekli zarar verir, Venüs’ü Lucifer’dir. (Gün doğmadan doğan Venüs).
Ve insan, yalnızca kendi sevgisinden sorumludur. Hiç kimseye duygularının hesabını soramazsın. İçinden geldiği için ve içinden geldiği kadar sunabilirsin sevgini. Hesapsız, plansız. Ve o da açmak istediği kadar açmıştır sana kalbini. O da içinden ihtiyacı olanı kadarını almıştır belki.
Ama sadece senin çabanla giden, kalbini sarıp sarmalamayan ve ellerini bile ısıtmayan bir ilişki yalnız senin sevginle döner mi? Sevginin renkleri bir bir solarken, kendini gözü kara yokuşlara vurduğunda, ardında kalanları bir hiç gibi bıraktığında, kalbinin kırıkları ayağına batmaya başlayacak ve o zaman anlayacaksın; önünde aşk sandığın kişi dürtülerin ve ardında dur diyenler aslında benliğin, gururun, onurun ve daha pek çok sen. Kaybettikçe bulacaksın kendini.
Ve bir gün sunduğun sevgiyi evren sana geri verecek. Juno aralayacak Venüs’ün o aşılmaz mabedini. Solmuş çiçeklerin dirilecek, göklere merdivenler yürüyecek, bir titreşim, bir kıvılcım, ruhun arşa değecek. Dünyadaki cennet, kalbindeki hafiflik, o tertemiz odadaki kalbin saf safhaları ısıtacak ruhunu. Ama önce sen, seveceksin kendini ve temizleyeceksin karmanı, geçmişini.
‘Karşıma neden hep böyle insanlar çıkıyor?’ diyemezsin. Karşına çıkan insanlar senin ‘Mars’ın’ yani öfken, ‘Ay’ın yani dürtülerindir belki de. Hepimiz, karşımızdaki ile değil, kendimizle yüzleşiriz.
Dünya, yansımamızı oynar.
Aşk, tutku, sevgi ve değer duyguları ile akışta olmak, gerçek sevgiyi içimizde bulmak dileğiyle.