Güneş, Şirona doğru ilerlerken…
İnsanın varoluşunun amacı kendini bulmak, özüne ulaşmaktır. Kimliğine bağımlı olan ve değişimlere direnç gösteren hallerimiz, hayat öğretilerini çoğaltır ve bize sunulan eşsiz potansiyelleri yaşamayı erteleriz.
Değişmek demek, kendimizi bir başkası olmaya zorlamak veya bir başkasına benzemek demek değildir. Kendimize saygı duyarak, merkezimizde kalarak, kendimizle meşgul olarak ilerlemektir. Bize saygı duyan, yükselmemize katkı sunan, bizi gerçekten sevenlerle olmayı seçmektir. Ve bu yolda ilerlerken çoğunlukla karşımıza bizi rekabete ve karanlığa çeken, kısıtlayan ya da ışığımızı örten kişiler çıkar. Karakter ve duruşumuzdan ödün vermeden, kötülüğe çekilmeden, enerjimizi ve alanımızı korumak ise hayli güçtür. Karma yaratmadan, zerafetle ve sessizce ilerlemen gerekir.
Yaşamda fark yaratan, hayranlık duyduğumuz kişiler, yalnızca kendi potansiyelini yaşayan kişilerdir. Özgün ve benzersiz olmak, aslında sadece kendimiz olmaktır. Bir başkası adına sevinmek, güzellikleri desteklemek, yaşamımızı ilham ve güzelliklerle doldurur. Başkalarına benzemeye çalışmak, yapamadıklarımızdan ötürü onlara öfke duymak ise bizi sıradan biri yapar.
En çok zaafımız olanı yargılar, boşluğunu duyduğumuzu eleştirir, özlemini duyduğumuz yaşantıyı dilimize dolarız. Kendi özünü samimiyetle yaşayan kişi, az konuşan, huzurlu ve ispata ihtiyaç duymayan kişidir.
Dünyamız, aydınlığımızı ve karanlığımızı kabul edebildiğimiz kadarıdır. Karanlığımızdan olduğu kadar aydınlığımızdan da kaçtıkça, kendimize yakalanırız.
Oysa hepimiz yaşama eşsiz potansiyellerle doğarız. Yalnızca kendi toprağımızda yeşerir, kendi toprağımızda güvenle köklenir ve doğamızı yaşarız. Parlamak, yükselmek, mutlu olmak için bir başkası gibi olmana gerek yok. Kabuklarından arınarak, ışığının ortaya çıkmasına izin ver.